Doğayla iç içe yaşayan kadim kültürlerin en temel yapı taşlarından biri bugünkü tabiriyle; döngüsellik. Bereketli toprakların bereketi ise ziyan etmemekten ve tıpkı doğal yaşamda olduğu gibi dönüşmekten ve dönüştürmekten geliyor. Yaklaşık son iki yüzyıldır ise dünya ve onunla iletişim metodlarımız çok değişti, beraberinde biz de tabii. Toplumlar da tıpkı insanlar gibi, zamanla alışkanlıkları değiştikçe, bazen aynada baktığında kendini bile tanıyamıyor.
Denizlerde, derelerde plastik balıklar gibi yüzen pet şişeler; çöp kutularının ağzından bir küfür gibi ortaya saçılan yarı canlı sebze, meyveler… Ağzının kenarlarından ekmek parçaları akıyor.
Sokakta insanlar; üstlerinde elbise yok. Kaldırımlarda, başıboş arazilerde elbiseler; içlerinde insan yok. İnsanlar makinelere, poşetlere; elbiseler taşa toprağa sarılmış. Hem öyle sıkı sarılmış ki, toprak nefes alamıyor. Ancak dünya ‘fabrika ayarlarına’ geri dönüyor; endişelenmeyin yüklediğiniz uygulamalar silinmeyecek!
Dünya 19. yüzyılda başlayan sanayileşmeden bu yana teknolojik olarak büyük bir ivme kaydetti ve bu hız katlanarak artmaya devam ediyor. Bununla birlikte insanların (imkanlara erişebilenlerin) ortalama yaşam süresinde ve refah düzeyinde büyük bir artış yaşandı. Kullandığımız araçlar, dünyayla iletişim kurma biçimimiz değiştikçe biz de değiştik, değişmeye de devam ediyoruz.
Bir zamanlar hakim olan kültürde yemeğin fazlası çöp olmaz, bozulmayacak şekilde muhafaza edilir, eşe dosta komşuya gider yahut hayvanlara yem olurdu. Kıyafetlerimiz yıllarca dayanırdı – hala daha büyüklerinin kıyafetlerini giyenler bilir – eskiyenlerse yamalanır, olmadı bugün İngilizce’de “upcycling” (ileri dönüşüm) denilen yöntemle başka bir kullanım amacıyla dönüştürülürdü; Un çuvalları basma ve giysi, boşalan yağ kutuları çiceklere saksı olurdu. Bu topraklarda yaşamış medeniyetlerin mimari parçaları kendi sosyal alanlarımızda, evlerimizde, toplumsal yapılarda yaşamaya devam ederdi. Komşumuz açken tok yatmazdık; birimizin fazlası diğerimizin eksiğini kapatırdı. Daima bir döngü vardı yani.
Ancak bir süredir farklı bir kültürün hakim olduğu bir dünyada yaşıyoruz. Adına tüketim kültürü diyorlar. Bugün, otellerin açık büfelerine giden herkes, yaşanan gıda israfını masaların üzerinde tüm çıplaklığıyla yatarken görecektir. Diğer yandan dünyada hala daha açlıktan ölen insanlar olduğuna inanmak zor değil mi, hatta mantıksız? Ama var olduğunu biliyoruz. Ya ‘landfill’ denilen çöp sahalarında bir dağ gibi yükselen giysi yığınları? Peki, ne yapacağız? Tabii ki dünyayı biz kurtaracağız! Döngüselliği tekrardan tesis etmek gayet mümkün ve bugün bunun Türkiye’deki en başarılı örneklerinden biri olan Fazla’yı konuşacağız.
“Her şeyin fazlasına talibiz”
Fazlayı faydaya dönüştüren, her şeyin fazlasına talip olan ve bundan sekiz yıl önce “Dünyayı biz kurtaracağız” diyerek yola çıkan bir sosyal girişim Fazla. Aynı zamanda atık yönetimi alanında bir yıldan uzun süren değerlendirmeler sonucu toplamda 94.4 puan ile; şirketlerin sosyal ve çevresel etkilerini ölçen B Corp sertifikasyonunu alan Türkiye’deki ilk kurum unvanına sahip. Fazlaların değerlendirilmesi amacıyla ilk olarak çalışmalarına gıda konusunda başlayan girişim, son yıllarda ise tekstil dahil olmak üzere etkinlik alanlarını genişleterek Türkiye’den dünyaya kök salmaya devam ediyor.
Fazla Pazarlama ve Ticaret Direktörü Koray Koçer Türkiye’den İspanya’ya uzanan hikayelerini şöyle anlatıyor:
“2017’de Fazla Gıda adıyla kurulan sosyal girişimimiz gıda atığı ve israfı kaynaklı karbon emisyonunu önlemek amacıyla yola çıktı. Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı (UNDP) tarafından Türkiye’de ilk desteklenen girişim olan Fazla Gıda, teknoloji tabanlı çözümlerle bütünsel atık yönetimi yapan bir iş modeli kurdu. Bu iş modeli kapsamında firmaların elinde çeşitli sebeplerle kalan tüm atıl stokların ve atıkların ikincil satış, bağış, hayvan yemi ve geri dönüşüm servisleriyle en yüksek ekonomik, sosyal ve çevresel fayda ile değerlendirilmesi sağlandı.
Dünyada tüm bu servislerin tek bir çatı altında toplandığı tek örnek olan Fazla oluşturduğu yenilikçi ve kapsayıcı iş modeli, uçtan uca izlenebilirlik ve raporlama sunan dijital platformu, operasyonel kabiliyeti ve yönettiği geniş çözüm ortağı ekosistemi ile kısa sürede firmaların bir nevi ‘üçüncü parti’ atık yönetim departmanı gibi konumlandı ve yüzlerce firmanın atıklarını yönetti. 2022 yılı itibariyle gıda özelinde yürütülen çalışmalar tekstil, kimyasal atık ve ambalaj atık kollarında da genişletildi ve girişimin adı ‘Fazla Gıda’ yerine ‘Fazla’ olarak güncellendi. Son 3 yıldır da Türkiye ve İspanya pazarlarında toplam 4 farklı alanda, fazladan fayda yaratmaya devam ediyoruz.”
Fazla, bahsi geçen sektörlerde farklı sebeplerle artan ancak hala kullanılabilecek ürünleri farklı şekillerde faydaya dönüştürüyor. Halen daha tüketime uygun koşullardaki ürünler Fazla Market’te alıcı bulurken, özellikle tekstil üretiminde çokça ortaya çıkan telef, kırpıntı gibi atıklar geri dönüşüme gönderiliyor. Yine bağış yoluyla da kullanılabilir durumda olan ürün fazlaları ihtiyaç sahiplerine ulaştırıyor.
Hala ticari değeri olan fazla ürünler ikinci şansı Fazla Market’te buluyor
Bu hizmetlerden herhangi birinden faydalanmak için ilk adım olarak firmaların Fazla ile web sitesinde yer alan e-mail veya telefon numarası üzerinden iletişime geçmesi gerekiyor. Görüşme sonrasında, Fazla ekibi eldeki ürünlerin / atıkların durumunu değerlendirerek firmalara yönlendirmede bulunuyor. Eğer ürünler halen daha ticari bir değere sahipse, artık standart satış kanalından satılamayan bu ürünlerin ‘Fazla Market’ üzerinden ikincil satışı gerçekleştiriliyor. Geçerli koşulları sağladığı takdirde bu platformda; stok fazlası / iade ürünler, liste dışına çıkarılan ancak stokta kalmış ürünler vb. satışa çıkıyor.
Geri dönüşümle atık ürünler hem doğaya hem firmalara kazanç sağlıyor
Giyim ürünleri alıcılara ulaşmadan önce, tasarım ve üretim aşamasında yüz binlerce ton kumaş israf ediliyor. Bu nedenle tüketim öncesi geri dönüşüm de en az tüketim sonrası geri dönüşüm kadar önemli. Koray Koçer Fazla’nın bu konudaki çalışmalarını şöyle anlatıyor:
“Geri dönüşüm özellikle tekstil sektöründe oldukça önemli ve öncelikli bir konu. Firmaların üretim sürecinde kaçınılmaz şekilde oluşturduğu kırpıntı, parça kumaş, topbaşı gibi atıklar genelde çöpe gidiyor ancak aslında bu parçalar da değerlendirilip ekonomiye geri kazandırılabilir. Döngüsel ekonomi kapsamında bu üretim atıklarını topluca alıyoruz ve ayrıştırma tesislerine ulaştırıyoruz. Buralarda kumaşın tipine, rengine göre ayrıştırılan parçaların geri dönüşümünü sağlıyoruz. Keçe ya da rejenere iplik üretiminde kullanılan bu parçalar hem sürdürülebilirlik perspektifinden sektöre ve firmalara katma değer sağlıyor, hem de üretici firmalar bu süreçte atık ürünlerinden ek bir gelir elde edebiliyor.”
Fazla, GKTD iş birliğiyle Türkiye’de düzenli olarak 1.75 milyon ihtiyaç sahibine ulaşıyor
“Bağış servisimiz sosyal faydayı en fazla öne çıkarttığımız alan” diyen Koray Koçer, bugün Türkiye’de Gıda Kurtarma Derneği (GKTD) iş birliğiyle gerçekleştirdikleri bağış operasyonlarıyla, düzenli olarak 1 milyon 750 bin ihtiyaç sahibine gıda, kıyafet, yakacak bağışı ulaştırdıklarını söylüyor:
“Hem üretici hem de perakendeci partnerlerimiz ellerindeki fazla ürünlerin bağışını yaparak hem ciddi bir sosyal fayda sağlıyorlar hem de stok yönetimini kendi adlarına kolaylaştırmış oluyorlar. Bağışlanacak ürünler firmalar tarafından belirlendikten sonra GKTD’nin gıda bankası ağı aracılığıyla ilgili lokasyondan (depo, mağaza, fabrika) teslim alınıyor ve ihtiyaç sahiplerine ulaştırılıyor. Dijital platformumuz aracılığıyla bağış yapan firma tüm süreci uçtan uca takip edebiliyor, raporlayabiliyor. Tekstil üreticileri ya da perakendecileri, ellerindeki rengi hafif solmuş, alarm deliği gibi küçük kusurları bulunan, satılamamış, iade edilmiş ancak hala iyi durumda olan tüm ürünlerini ihtiyaç sahiplerine bağışlayabilirler.”
Fazla, 8 yıllık deneyimiyle firmaların sürdürülebilirlik faaliyetlerine yön veriyor
Yaklaşık 8 yıldır atık yönetimi ve döngüsel ekonomi alanlarında pek çok deneyim edinen Fazla, bu tecrübelerini sürdürülebilirlik danışmanlığı ve eğitimi yoluyla firmalarla da paylaşıyor ve onların bu alandaki dönüşümü ve gelişimini destekliyor. Bunlar arasında; firmaların sürdürülebilirlik ajandalarının oluşturulması, kurumsal sosyal sorumluluk projelerinin fikir aşamasından uygulama aşamasına kadar her adımında sürecin yönetilmesi, atık yönetimi konusunda firmaların mevcut durumunun belirlenmesi, atık haritalandırılmasının yapılması ve iyileşme önerilerinin sunulması, kurum içi eğitimler gibi çeşitli konular yer alıyor.
“Hedefimiz Türk gençlerine rol model olduğumuz iş modelimizle globalleşmek”
“Türkiye’den çıkan bir girişim olarak hedefimiz ilk günden beri Türk gençlerine bir rol model yaratabilmek ve iş modelimizi globalleştirmek oldu” diyor Koray Koçer ve sosyal girişimcilik alanında Türkiye’deki öncü girişimlerden biri olmayı başardıklarını söylüyor:
“2023 yılı itibariyle de globalleşme hedefimiz doğrultusunda ilk adımımızı atarak İspanya pazarına açıldık. Şu anda Türkiye’nin yanı sıra Madrid’deki ofisimizle İspanya’nın birçok şehrinde operasyonlarımızı yönetiyoruz. İleriye dönük planlarımız ülke açılımlarını hızlandırarak yarattığımız etkiyi global ölçeğe çıkartabilmek.”
Bin yıllarca kadim toplumlara ev sahipliği yapmış bu bereketli topraklarda, 2025 yılında böyle bir oluşumun varlığı, yalnızca bu coğrafya değil tüm dünya için çok önemli. Zira bu bize, sadece birkaç yüzyıldır dünya kültürlerinin içine bir hastalık gibi sirayet eden “kullan-at” yaşama mahkûm olmadığımızı tekrardan hatırlatıyor. Döngüsellik için atılan her adım bir ilaç gibi kültürlerimizi bu tek-kullanım hastalığından kurtarıp iyileştiriyor. Umudumuz odur ki bu ve bunun gibi oluşumlar tüm dünya gençlerine örnek olsun; birbirlerini görüp bir bir çiçek açsın, bahçemiz güzelleşsin.
COP29 sonrasında atılması planlanan adımlar doğrultusunda, dünyanın ortalama sıcaklığının orta vadede kritik eşik olan 1,5 derecenin de ötesinde 2 dereceyi de geçeceği değerlendiriliyor. Dolayısıyla durumun ciddiyetini bir an olsun aklımızdan çıkarmamak gerekiyor. Çıkarmamak gerekiyor ki insan dahil tüm canlılar için yaşanabilir bir dünya var olmaya devam etsin. Ekonomiden siyasete, modadan çevre bilimine tüm alanlardan döngüsel modeller yaratılıp, bunların kocaman bir ağ gibi örülüp hayatın içinde birleşmemesi için ‘harekete geçmemek’ten başka hiçbir neden olamaz.