Sürdürülebilirliğin gölgedeki yüzü: sosyal sürdürülebilirlik

Ana Sayfa » Green Times » Sürdürülebilirliğin gölgedeki yüzü: sosyal sürdürülebilirlik

Türkiye’de ve dünyada emek yoğun ve ihracatın en önemli kalemlerinden birini oluşturan tekstil ve hazır giyim sektöründe sosyal sürdürülebilirlik, sürdürülebilirliğin çevresel ve ekonomik boyutlarının arka planında kalırken, sektör paydaşlarının yaptığı açıklamalarda genellikle bir dip not olmaktan öteye gidemiyor. Nitekim bu yılın Nisan ayında Avrupa Komisyonu tarafından açıklanan Tekstil Stratejisi sosyal boyutun eksik ele alındığı konusunda sivil toplum grupları tarafından eleştirilmişti. Bunun yanı sıra hazır giyim markalarına da tedarik zincirinin tamamını açıklama ve tüm denetimleri yerine getirerek bunları düzenli olarak yayınlamaları yönünde çağrıda bulunulurken, devlet denetimleri ve yaptırımlarındaki eksiklikler de sektörde tartışma konusu olmaya devam ediyor.

Gerçekten sürdürülebilir bir tekstil sektörü için sosyal sürdürülebilirlik şart

Sürdürülebilirlik hala daha ağırlıklı olarak çevresel boyutuyla lanse edilmesine rağmen, yapılan bazı akademik çalışmalarda, sürdürülebilirliğin her bir bileşenin gereklerinin düzgün bir şekilde sağlanamaması halinde, bütün olarak sürdürülebilir bir yapı olamayacağına dikkat çekiliyor. Özetle, toplumun bütün kesimleri için sağlık, beslenme, barınma ve eğitim gibi ihtiyaçların karşılanarak yaşam kalitesi ve refahı artırmayı ifade eden sosyal sürdürülebilirlik, tekstil sektöründe kayıt dışı istihdam, sendikalaşmanın önündeki engeller ve kötü çalışma koşulları gibi sorunların çözülmesinde kilit bir rol oynuyor.

Gerçekten sürdürülebilir bir tekstil sektörü için sosyal sürdürülebilirlik şart

Haziran 2022’de Temiz Giysi Kampanyası tarafından yayınlanan ‘Türkiye Tekstil Endüstrisi Profili ve Yaşam Ücreti’ başlıklı rapora göre, resmi verilerde sektörde 1,26 milyon kişinin istihdam edildiği açıklanmasına rağmen yapılan araştırmalar gerçek rakamın açıklananın yaklaşık 3 katına yakın olduğunu gösteriyor. Kayıt dışı istihdamın çoğalmasının başlıca sebepleri ise sektörün yapısı, küçük ölçekli işletmelerin çokluğu, denetim mekanizmalarının zayıflığı ve ucuz üretim baskısı olarak belirtiliyor. Yapılan araştırmalar aynı zamanda sektörde göçmen işgücünün de oldukça yüksek olduğunu ortaya koyuyor.

2019 yılında dokuma, hazır giyim ve deri sektöründe 50 adet toplu iş sözleşmesi imzalanırken, bunlar 204 işyeri ve 41.531 işçiyi kapsıyor. Yalnızca hazır giyim sektöründe kayıtlı çalışan 602.800 işçi göz önünde bulundurulduğunda sendikalaşma oranının yüzde 6,8 olduğu görülüyor. Ocak 2020 itibariyle sektörde 14 işçi sendikası faaliyet gösteriyor. Sendikaların toplu sözleşme yapabilmesi için, sektör genelinde örgütlediği işçilerin sektördeki toplam işçilere oranının yüzde 1’in üstünde olması şartı ise toplu pazarlık önündeki en büyük engellerden biri olarak belirtiliyor.

Asya’dan Türkiye’ye kayacak potansiyel üretim ucuz işgücü beklentisiyle geliyor

Asya’dan Türkiye’ye kayacak potansiyel üretim ucuz işgücü beklentisiyle geliyor

‘Tekstilin Geride Bıraktıkları: Tekstil Sektöründe Kayıt dışı İstihdam’ başlıklı diğer bir yayında çalışma alanını düzenleyen mevzuatlara, küresel ve yerel markaların davranış kurallarına rağmen, Türkiye’de tekstil alanında kayıt dışı istihdamın ağır bir toplumsal olgu olarak yaşandığının altı çiziliyor ve buna ilişkin politika önerileri sunuluyor. En genel politika önerisi olarak Türkiye’de tekstil sektörünün ‘ucuz işgücü’ üzerinden kurgulanmasına son verilmesi gerektiği belirtilerek şu noktaya dikkat çekiliyor:

“Pandemi ile birlikte, Asya pazarlarının uzaklığı vurgulanarak, Türkiye’nin üretime dayalı ihracat potansiyeli tekrar konuşuluyor. Avrupa için yakın bir üretim coğrafyası olarak önemine dikkat çekiliyor. Ancak Asya’dan Türkiye’ye kayacak potansiyel üretim ucuz işgücü beklentisiyle gelmektedir. Türkiye’nin üretim kapasitesinin artması için sadece talebe değil modern üretim tesislerine; devletin güncellenmiş ve adil istihdam politikalarına ve markaların şeffaf ve titiz bir biçimde tedarikçi kurallarını uygulamalarına ihtiyaç vardır. Aksi halde, bu ucuz işgücü konusu hızlı modanın beklentileri ve markaların taşeron kullanma pratikleriyle birleştiğinde kayıt dışı istihdamın devamı yönünde güçlü bir etki yaratıyor. Sektördeki paydaşların kayıt dışı istihdamla mücadelelerinde bu faktörün farkında olmaları gerekmektedir. Tüketicinin de sektörün üretim biçiminin dayattığı bu yapısal baskıları öğrenmesi ve hızla ve ucuza yeni ürün arzının arkasında yatan hak ihlallerinden haberdar olması gerekmektedir.”

Kayıt dışı istihdamla mücadelede çözüm bilgilendirme ve denetim

Kayıt dışı istihdamla mücadelede çözüm bilgilendirme ve denetim

Yapılan çalışmada somut politika önerileri ‘Bilgilendirme’ ve ‘Denetim’ olmak üzere iki başlıkta toplanıyor. Devlet ve markaların, mevzuat ve kurallarında geçen herkesin kayıtlı bir şekilde çalışmasını düzenleyen ilkeleri toplumsal düzeyde yaymakla sorumlu olduğuna ve işverenin yanlış ya da eksik bilgi vererek kayıt dışılığın zeminini sağlamlaştırdığına dikkat çekiliyor. Bunun ise denetimi zorlaştırdığına değinilerek bu bağlamda atılması gereken adımlar şu şekilde belirtiliyor:

Markalar tedarik zincirindeki açıklanmamış olan tüm tedarikçileri açıklamalıdır ve tedarikçilere yönelik davranış kurallarını hem tüketicilere hem de işveren ve işçilere yönelik olacak şekilde yaygınlaştırmalıdır. Devletin ilgili birimleri öncelikle sigortalı çalışmanın ne demek olduğunu, bundan gelen tüm hakları sonra da kayıt dışı çalışmanın zararlarını kamu spotu veya broşür gibi araçlarla yaygınlaştırmalıdır. Devlet tüm iş yerlerinde kayıtlı çalışmanın ve sigortanın önemini, hukuki zorunluluğunu ve kayıtlı işçilerin yasal haklarını içeren posterleri asmayı zorunlu kılmalıdır. Devlet kayıt dışı istihdam ve çocuk işçiliğine dair denetimleri sonucu güncelleyeceği istatistikleri hem sektör paydaşlarıyla hem de toplumla düzenli bir şekilde paylaşmalıdır.

Çalışmada ayrıca, yapılan denetimlerin oldukça az olduğu ve bunların istihdamı değil, markalar için işin kalitesini ve işyerinin kayıtlılığını denetlemekte olduğuna dikkat çekilerek, denetim politikaları için öneriler yer alıyor. Bunlardan bazıları şu şekilde açıklanıyor: Markalar tedarik zincirinin iş yetişmediğinde sürece dahil olan küçük atölyeler dahil tüm halkalarını denetlemelidir. Markalar bütün denetimleri bağımsız kurumlara yaptırıp denetim raporlarını düzenli olarak halka açık bir şekilde yayınlamalıdır. Devletin vergi levhasına sahip olan bütün işyerlerinde çalışan sayısını ve bileşimini işin olağan işleyişine, işletmenin faaliyetine orantılılığı ve uygunluğu yönünden denetlemesi gerekir. Devlet denetimlerinin sonucunda caydırıcı cezalar olmalıdır.

Tekstil sektöründe sosyal sürdürülebilirlik kapsamında çalışma koşullarını iyileştirme, mevzuatların düzenlenmesi ve bunlara uyulması yönünde etkili adımlar atılması adına devlet mekanizmalarından, hazır giyim markalarına, üreticiden tüketiciye ve sivil toplum kuruluşlarına kadar sektörün tüm paydaşları önemli bir role sahip bulunuyor. Ortaya konulan veriler ışığında, sürdürülebilirliğin sosyal boyutunun da en az çevresel ve ekonomik yönleri kadar ciddiyetle ele alınması gerektiği görülüyor.

Yağmur Melis Şimşek
Yağmur Melis Şimşekhttps://www.textilegence.com/
Yağmur Melis Şimşek, Saint-Benoît Fransız Lisesi’nde eğitim görmüş, ardından Anadolu Üniversitesi’nde iki yıllık Fotoğrafçılık Bölümü’nü tamamlamıştır. Daha sonra lisans eğitimini İstanbul Üniversitesi Gazetecilik Bölümü’nde sürdürmüş, mezuniyetin ardından ise 2017 yılında iş hayatına atılmıştır. Pek çok farklı projede, fotoğrafçılık ve grafik tasarımcılığın yanı sıra teknoloji alanında içerik ve haber yazarlığı gibi çeşitli pozisyonlarda yer alan Şimşek, 2021 yılından bu yana Textilegence’da dış haberlerde yardımcı editör olarak görev yapmaktadır.

Okumaya devam et

İlginizi çekebilir

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz
Captcha verification failed!
Captcha kullanıcı puanı başarısız oldu. lütfen bizimle iletişime geçin!