Bu yıl ‘Harekete Geç/Act Now’ temasıyla beşincisi gerçekleşen ‘Sustainability Talks İstanbul’ tekstil sektörünün önemli paydaşlarını Hilton İstanbul Bomonti’de bir araya getirerek, sektörde sürdürülebilirlik ve inovasyon alanındaki yenilikçi fikirlerin ve çözümlerin konuşulduğu önemli bir platform sağladı. İstanbul Tekstil ve Hammaddeleri İhracatçıları Birliği’nin (İTHİB) stratejik ortaklığında ve Orbit Consulting – Kipaş Holding iş birliğinde düzenlenen etkinlik kapsamındaki panellerde sektörün geleceğine yönelik değerlendirmeler yapıldı. Panellerde; European İklim Paktı Elçisi Marwa Zamaray, Cardiff Üniversitesi Öğretim Görevlisi Dr. Hakan Karaosman, Urban Outfitters Satın Alma ve Kaynak Kıdemli Müdürü Cherie Nelson ve Lacoste Araştırma ve Geliştirme Yenilikleri Başkan Yardımcısı Patrick Vignal gibi sektörün önemli isimleri yer aldı.
“Markalar da üreticiler kadar sürdürülebilirlik için elini taşın altına koymalı”
Etkinlikte konuşan İTHİB Yönetim Kurulu Başkanı Ahmet Öksüz markaların, sürdürülebilirliği daha çok üreticilerin omuzlarına yüklediğine dikkat çekerek; “Üreticilerimiz gerek ürün iadeleri gerek ürün redleri ile sık sık karşı karşıya kalabiliyor. Bir ürünün gerçekten sürdürülebilir olmasını istiyorsak, tüketiciler de markalar da geri dönüştürülmüş ürünler ve konvansiyonel yöntemlerle yapılan üretimdeki farklılıkları tolere edebilmeli. Çünkü, iade sürecindeki navlunun yarattığı karbon ayak izi çok ciddi boyutlara ulaşabiliyor. Markalar da üreticiler kadar sürdürülebilirlik için elini taşın altına koymalı” dedi.
“Hazır giyime yeniden dönüştürülen elyaf oranı sadece yüzde 1”
Tekstil sektörünün, sadece ekonomik büyüklüğü ile değil aynı zamanda çevresel etkileriyle de küresel bir öneme sahip olduğunun altını çizen Ahmet Öksüz, her yıl tüketilen tekstil-hazır giyim ürünü miktarının 62 milyon ton olduğunu ve bu rakamın 2030’a kadar 102 milyon tona çıkması beklendiğini söyledi. Öksüz: “AB’de yıllık kişi başı ortaya çıkan tekstil atığı 12 kilogram değerinde. Moda endüstrisi, küresel karbon emisyonlarının yüzde 10’undan sorumlu, dünya genelinde üretilen hazır giyimde kullanılan elyafın yüzde 87’si ya çöpe atılıyor ya da yakılıyor. Hazır giyime yeniden dönüştürülen elyaf oranı ise sadece yüzde 1. Sektör olarak hepimizin aşina olduğu bu verilere bakarak ev ödevlerimizi bir kez daha gözden geçirmeliyiz. Bu kapsamda başta Ticaret Bakanlığımız olmak üzere tüm bakanlıklarımızla temas halindeyiz” diye konuştu.
Markaların, sürdürülebilirliği daha çok üreticilerin omuzlarına yüklediğini bunun da sektördeki dengeyi alt üst ettiğini söyleyen Öksüz, “Bu durum, yalnızca üretim süreçlerini değil. Aynı zamanda, sektörün bütüncül sürdürülebilirlik hedeflerini de baltalıyor. Üstelik, birbirinden farklı ve sürekli değişen sertifikasyon sürecinin getirdiği karmaşa, üreticilerimize ‘ne kadar uğraşırsan uğraş, asla yetmeyecek’ hissini dayatıyor. Maalesef tüm bu süreç ‘yeşil aklama’nın daha çok irdeleniyor olmasına sebebiyet veriyor” dedi.
Bu konuda sektörde yaşanan iki örneği paylaşan Öksüz, şunları söyledi: “22 bin adet üretilen bir hazır giyim ürünü, üretim sürecinden ve kumaşının dokusundan kaynaklanan çok ufak tüylenme nedeniyle, üstelik ürün kalitesinde hiçbir sorun yaşanmamasına rağmen iade edildi. Bir diğer örnekte ise biri geri dönüştürülmüş pamuktan, diğeri konvansiyonel pamuktan üretilen iki üründen geri dönüştürmüş pamuktan üretilen kumaşta ufak farklılıklar olduğu gerekçesiyle üretici ve marka arasında ihtilaf yaşanıyor. Üretimde geri dönüştürülmüş pamuk kullanıyorsanız dünyanın neresine giderseniz gidin bu farklar oluşabiliyor. Geri dönüştürülmüş pamuk kullanılarak konvansiyonel kumaş görünümü istenmesi, üretici firmalarımızı geri dönüştürülmüş ürün üretmemeye itiyor.”
“İade sürecindeki navlunun yarattığı karbon emisyonu çok ciddi boyutlara ulaşabiliyor”
Bir diğer konunun da lot farkı olduğuna dikkat çeken Ahmet Öksüz, “Sadece laboratuvar ortamında gözlemlenebilecek lot farkı sebebiyle, firmalarımız sık sık ürün iadesi ile karşı karşıya kalabiliyor. Bir ürünün sürdürülebilir olmasını istiyorsak, tüketicileri de markaları da söz konusu ufak farklara karşı duyarlılığa davet etmeliyiz. Çünkü, iade sürecindeki navlunun yarattığı karbon emisyonu da çok ciddi boyutlara ulaşabiliyor. Bu nedenle maalesef o kadar da sürdürülebilir olamadığımızı gözlemliyoruz. Sürdürülebilirliği sürdürülebilir kılmak için üreticilerin çalışma yöntemlerini değiştirmesi gerektiği gibi, markaların da en az üretici kadar kurumsal sosyal sorumlulukların bilincinde olması ve elini taşın altına koyması gerekiyor.” ifadelerini kullandı.